Mülkiyet Hakkı Nedir?


MÜLKİYET HAKKI

    Mülkiyet hakkı, TMK Madde 683 ve devamı hükümlerinde düzenlenmiştir. 683. maddeye baktığımızda mülkiyet hakkının tanılanmamış olduğunu görürüz ancak hakkın içeriğinde bulunan yetkileri bize söylemekle yetinmiştir. Bu içeriğe baktığımızda mülkiyet hakkının nasıl bir hak olduğu ile ilgili genel bir kanaate ulaşabiliyoruz. Buna göre mülkiyet hakkı; hukuk düzeninin, eşya üzerinde kurulması mümkün olan, kurulmasına izin verildiği hakimiyet adlarından en genişine denilir.

    Yani mülkiyet hakkı eşya üzerinde sağlanabilecek en geniş yetkileri veren bir ayni haktır. Eşya üzerindeki en geniş hakimiyeti sağlıyor ama bu hakimiyet sınırsız bir hakimiyet değildir ve mülkiyet hakkı da sahibine sınırsız bir yetki ve güç sağlamaz.  683. madde bu haktan doğan yetkilerin hukuk düzeninin sınırlarına tabi olduğunu söylüyor. Mülkiyet hakkından doğan yetkiler ancak hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içerisinde kullanılabilir.

Mülkiyet hakkını diğer ayni haklardan ayırt eden temel özellikler nelerdir?

- Diğer haklar sınırlandırılmıştır, mülkiyet hakkının tanıdığı kadar geniş yetkiler tanımaz. Örneğin rehin hakkı sahibi eşya üzerinde bir anlamda tasarruf edebilir ama eşyanın semerelerinden yararlanamaz veya irtifak hakkı sahibi eşyayı kullanır, belli ölçüde semerelerinden de yararlanır ancak eşya üzerinde tasarruf edemez.

- Mülkiyet hakkı süresiz, ilelebet devam edebilecek bir haktır. Kişiden kişiye devredilebilen ve varlığını hep koruyan bir haktır. Süreye bağlanabilecek bir hak değildir. Yeter ki eşyanın kendisi fiziki varlığını kaybetmiş olmasın veya malik eşyayı terk etmek suretiyle hak sahipliğine son vermiş olmasın. Bu ihtimaller gerçekleşmediği sürece mülkiyet hakkı hep aktarılacaktır. Halbuki sınırlı ayni haklar öyle değildir; bir süreye bağlıdır, süreye bağlı olmasa bile başka bir eşyanın mülkiyetine bağlanmıştır. Sonuç olarak süreyle veya başka bir hak sahipliği ile sınırlandırılmıştır.

- Mülkiyet hakkı tekelci bir yapıya sahiptir. Mülkiyet hakkında malik eşya üzerindeki yetkilerini kullanırken herhangi başka bir hakka dayanma ihtiyacı duymaz. O hak bizatihi kendi başına vardır. Başka bir hak sahibinin varlığına ihtiyaç göstermez. Ancak sınırlı ayni hakların hepsi mutlaka mülkiyet hakkının varlığını zorunlu kılar. Mülkiyet hakkı olmadan geçit irtifakı, ipotek, taşınmaz olamaz.

Mülkiyet hakkının konusu nedir?

    Ayni hakların konusu eşyadır. Mülkiyet hakkının konusu da bu anlamda maddi varlığı olan eşyadır. Maddi ve fiziki varlığı olmayan varlıklar üzerinde ayni haklar kurulamayacaktır. Fikir ve sanat eserleri üzerinde mülkiyet hakkından bahsedilemez, ayrı bir fikri hak vardır. 

    Kamu malları, hizmet malları, orta mallar, idari mallar üzerinde de mülkiyet kurulamaz. Ülkenin kaynakları, doğal serveti, kıyı şeridi, tarihi eserler bunlar üzerinde de mülkiyet kurulamaz.

Mülkiyet hakkının içeriği nedir?

    Mülkiyet hakkının içeriği dediğimiz zaman hakkın sağladığı yetkiler kastedilir. Bir ayni hak içeriği itibariyle sadece yetkiler içerebilir. Ayni hakkın özünden sadece yetkiler doğar. Bir ayni hakkın içeriğinde yükümlülükler olamaz. Mülkiyet hakkına bağlı olarak malik bazı yükümlülükler altına girebilir ve ödevler üstlenmek zorunda kalabilir. Ama bunlar hakkın kendisinin, içeriğinin yükümlülükler içerdiği anlamına gelmez. Hiçbir hak sahibine yükümlülük yükleyemez. Ama o hak doğduktan sonra hukuk düzeni hakkın sahibine bazı yükümlülükler yükleyebilir. 

    Medeni kanun, malik dediğimiz kişinin sahip olduğu yetkileri tanımlamaktadır. 683. Maddeye bakıldığında malike tanınan yetkilerin 2 kategoride ifade edildiği görülmektedir.

    "Madde 683- Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir."

    Doktrinde bunlara eşya üzerindeki olumlu yetkiler ve olumsuz yetkiler denilmektedir. Bu maddede kanun; malik sıfatına haiz kişi, mülkiyete konu olan eşya üzerinde neler yapabilir ve eşyaya ilişkin olarak başkalarına neleri yaptırmayabilir sorusunu cevaplamaktadır. Bu şekilde bir ayrıma gidildiği zaman mülkiyet hakkının içeriğinden doğan iki kategori yetki söz konusudur : Olumlu yetkiler(aktif yetkiler), olumsuz yetkiler(koruma yetkileri).

Mülkiyet Hakkında Yetki

Olumlu Yetki

    Bu yetkiler genelde 3 başlıkta toplanır.

1.KULLANMA
2.YARARLANMA
3.EŞYA ÜZERİNDE TASARRUFTA BULUNMA

    Malik eşyayı kullanabilir, bir başkasına kullandırtabilir, o eşyanın sağladığı ürünlerden yararlanabilir. Bu ürünler doğal ürünler olabileceği gibi hukuki ürünler de olabilir. Tarlada yetişen ürünleri toplayıp kendisine mal edebileceği gibi, tarlayı kiraya verip kira geliri de elde edebilir veya tasarruf verebilir. Tasarruf ile kasdedilen; malik kişi, eşyanın bizzat öz varlığını harcayabilir, tüketebilir, eşyayı bitirebilir, hukuki işlemlere konu edebilir, bir başkasına devredebilir.  

    Burada asıl sorun yaratan, üzerinde durulması gereken nokta hukuk düzeninin sınırları meselesi. Bu yetkiler sınırsız değildir. Mülkiyet hakkı eşya üzerinde her türlü eylemi meşru kılmaz. Hukuk düzeninin sınırları derken kanun koyucunun buna sınır getirmeye çalışmaktadır. Mutlak anlamda liberal bir hukuk düzeni içerisinde olsaydık belki mülkiyet hakkının hiçbir sınır olmadığı söylenebilirdi. Ama ülkemiz sosyal bir hukuk devletidir ve bu anlamda mülkiyet hakkı da bir anlamda hem kamu yararı ile hem de toplum menfaati ile sınırlandırılmıştır. Hukuk düzeni mülkiyet hakkının da toplum yararına hizmet eden bir hak olmasını aramış ve bunu doğrudan doğruya Anayasa’ya koymuştur. Anayasa madde 35 bundan açıkça bahsetmektedir.

    "Mülkiyet hakkı
    Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

    Anayasa burada bir sınır çizmiştir ancak bunu somutlaştırmamıştır. Toplum aleyhine kullanmak ne demektir bundan bahsetmemiştir. 

    Hukuk düzeni mülkiyet hakkının sınırlarının nasıl çizileceğini Anayasa 13. Maddede, yani temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin maddede bunu belirlemiştir. Anayasa’da sayılan temel hak ve özgürlüklerden biri de mülkiyet hakkıdır. Temel hak ve özgürlükler ancak kanun ile sınırlandırılabilir ve yapılacak sınırlandırma da ancak anayasada belirtilen sebeplere yönelik olarak yapılabilir. Hangi amaca yönelik sınırlandırılabilir diye baktığımızda kanun sınırlandırmanın gerekçelerini anayasada saymıştır. Yapılacak sınırlandırma Anayasa’da belirlenen sınırlamalara dayansa bile demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz. Bunlar Anayasada getirilen sınırlandırmanın sınırlarıdır.

    Kişisel haklar mülkiyet hakkının sınırını teşkil eder. Mülkiyet hakkı kullanılırken diğer haklara da tecavüz edilmeyecektir.

    TMK’da bu konuda kapsam yönünden getirilmiş, taşınmazlara ilişkin bir sınırlandırma bulunmaktadır. TMK, Taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kapsamını hacim yönünden sınırlandırmaktadır. Taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kapsamı yükseklik ve derinlik itibariyle menfaati olduğu ölçüde sınırlandırılabilir. Malik taşınmazın üstünü ve altını menfaati olduğu ölçüde kullanabilir. Buradan TMK ile mülkiyet hakkının menfaat ile sınırlandırıldığı görülmektedir. Hacim yönünden taşınmaz, fiziken sınırları olan bir şeydir. 

    Bunun ötesinde çok daha genel bir sınırlama TMK madde 2’den çıkan bir sınırlandırmadır. TMK 2/2 hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenlemektedir. Mülkiyet hakkı da bir hak olduğuna göre tabi ki o da kötüye kullanılamaz. Kanun bu şekilde dürüstlük kuralı ile bağdaşmayan bir kullanımı meşru kabul etmeyecektir. Bu tarz bir kullanım mülkiyet hakkının kapsamına dair bir kullanım sayılmayacaktır.

    Hakkın kötüye kullanılması sayılacak bir yetki kullanımı hakkın kapsamına dahil sayılmayacaktır. Dürüstlük kuralı hakkın kullanım tarzını, kapsamını sınırlandırmaktadır.  Nasıl sınırlandırır? Buna ilişkin bazı meşru örnekler ve kararlar var. Bunlara baktığımızda şunu söyleyebiliriz: Eğer malik mülkiyet hakkını kullanırken belirli bir tarzda kullanma ve yararlanmada hiçbir menfaati yoksa, bu tarz bir kullanım bir başkasını(karşı tarafı) büyük külfetler altına sokuyorsa, burada hakkın kötüye kullanması ortaya çıkar. Bazen de eşyanın kullanılmasında veya mülkiyet hakkından yararlanmada malikin bir miktar menfaati vardır ama karşı tarafın üstlendiği, maruz kaldığı külfetler ile karşılaştırıldığında yine bir orantısızlık söz konusudur. Bu da hakkın kötüye kullanılması kapsamına girer.

    Hakkın kötüye kullanılmasından kasıt aslında hakkın amacına(ratio legis) aykırı kullanılmasıdır. Mülkiyet hakkının ratio legisi, bireylerin kendilerini güvende hissetmeleri amacını taşınmaktadır. huzur ve düzen olamaz. Mülkiyet hakkı kamu düzenine de hizmet eden bir haktır.

    Bunun istisnası olarak ıstırar hali denilen hukuki durum bulunmaktadır. Buna göre zorda kalan, ıstırar halinde olan kişi kendisini tehlikeden korumak için bir başkasının malına müdahale edebilir, zarar verebilir. Müdahaleye uğrayan kişi de buna katlanmak zorunda kalır. Bu mülkiyet hakkının kanundan doğan genel sınırlandırılmalarındandır.

    Hiç şüphesiz bu saydığımız özel hükümler dışında kamu hukuku kuralları da mülkiyet hakkını sınırlandırır. 


Olumsuz Yetki

    Koruyucu yetkiler veya olumsuz yetkiler, malikin başkalarına eşya üzerinde neleri yaptırmayacağına ilişkin yetkilerdir.

    Bu anlamda malik mülkiyet hakkına yönelen ihlallere karşı hangi koruyucu önlemleri alabilir sorusunun cevabını bize MK madde 683/2 fıkrası vermektedir.

    Bu anlamda 2 dava hakkı bulunmaktadır. Bu davalar ; istihkak davası ve el atmanın önlenmesi davasıdır. Mülkiyet hakkını koruyan davalar sadece bu 2 davadan ibaret değildir. Mesela taşınmaz mülkiyetinin taşkın kullanılması nedeniyle eğer bir başkasının mülkiyet hakkı ihlal edilmişse bu şekilde taşınmazını taşkın şekilde kullanan kişiye karşı bir sorumluluk davası açılabilir.

    Zilyetlik aslında ayni hakkı korumaya yönelik bir mekanizmadır. Zilyetlik davaları hiç şüphesiz mülkiyet hakkının korunmasına hizmet eden davalardır. Gaspa veya saldırıya karşı açılacak davalar vardır. Başka taşınmazlarda yine tapu sicilinin düzeltilmesi davası da buna eşlik eder. Tapu sicilinin düzeltilmesi sicilde gerçek malike , sicil zilyetliğini kazandırmak suretiyle aslında onun yine ayni hakkını koruyan bir davadır. 

    Bunların hepsini bir kenara bırakıp genel hükümlerden kaynaklanan haksız fiil sorumluluğunda açılabilecek tazminat davası vardır. Bu da mülkiyet hakkına yönelik gerçekleşen ihlalleri koruyan davadır. Ancak 683. Madde kapsamında istihkak davası ve el atmanın önlenmesi davası önem arz etmekte olup işbu davalara ilişkin makaleler sitemizde bulunmaktadır.


Mülkiyet Hakkının Kapsamı

    Ayni hak olarak karşımıza çıkan mülkiyet hakkının konusu eşyadır. Dolayısıyla taşınır ve taşınmaz mallar mülkiyet hakkının konusunu oluşturmaktadır.

    MK 762. maddede taşınır mülkiyetinin konusu hüküm altına alınmıştır:

    “Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddî şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.”

    MK’nın 704. maddesinde ise taşınmaz mülkiyetinin kapsamı sınırlayıcı bir şekilde ortaya
konulmuştur:

    “Taşınmaz mülkiyetinin konusu şunlardır:
    1. Arazi,
    2. Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar,
    3. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler.”

    Mülkiyet hakkının kapsamı bağlamında değinilmesi gereken bir diğer nokta ise eşyanın bütünleyici parçaları, ürünleri ve eklentileridir. Bir eşyanın bütünleyici parçaları üzerinde kural olarak asıl şeyin mülkiyetinden ayrı olarak mülkiyet hakkı kurulamaz(Erman, 2020: 60). MK.m.684 gereğince, bir şeye malik olan kimse onun bütünleyici parçalarına da malik olmaktadır. Dolayısıyla eşyanın bütünleyici parçaları da mülkiyet hakkının kapsamında değerlendirilmektedir. 

    Mülkiyet hakkı sahibi, sahip olduğu şeyin bütünleyici parçalarına sahip olacağı gibi onun ürünlerine de sahip olacaktır. Ürünleri, bir şeyin, doğal niteliği itibariyle belirli zamanlarda dönemsel olarak ortaya çıkardığı şeyler olarak ifade etmek mümkündür. Yani ürünün özelliği; asıl şeyin doğal yapısının gereği, zaman zaman organik bir şekilde tekrarlanmasıdır. Ürünler de  nitelikleri itibariyle doğal ürünler ve hukuki ürünler olmak üzere ayrılmaktadır. Doğal ürünler, tarladan elde edilen sebze, ağacın meyvesi, hayvanın sütü gibi doğal olarak elde edilen ürünler iken, hukuki üründen kasıt ise taşınmazdan elde edilen kira geliri gibi eşyanın belirli aralıklarla getirdiği parasal gelirdir.

    Eşyanın eklentileri bağımsız bir eşya olmasının yanında kural olarak asıl şeye bağlı olup, onun hukuki kaderine tabi olmaktadır. Ancak eşyanın eklentilerinin asıl şeyden bağımsız olarak mülkiyet hakkının konusunu oluşturabilmeleri de mümkündür. Asıl şey üzerinde ayrı, eklenti üzerinde ayrı bir mülkiyet vardır. Bu nedenle asıl şey bir kişiye, eklenti ise başka bir kişiye ait olabilecektir. MK.m.686 “Bir şeye ilişkin tasarruflar aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar.” hükmünü kabul etmiştir. Dolayısıyla asıl şeyin başkasına devredilmesi, rehnedilmesi veya üzerinde başka bir sınırlı ayni hak kurulması halinde söz konusu tasarruf, aksi belirtilmediği takdirde asıl şeyin eklentisini de kapsayacaktır. Ancak taraflar arasındaki anlaşmaya göre, sadece asıl şey üzerinde tasarrufta bulunulabilmesi mümkün olduğu gibi sadece eklenti üzerinde de tasarruf işlemleri yapılabilir.

YARGITAY KARARLARI

     Yapılan Müdahalenin Ortak Alanlardaki Kat Maliklerinin Mülkiyet Hakkı Aleyhine Olduğuna İlişkin
Künye    : Yargıtay 5. Hukuk Dairesi
      Esas: 2022/7426
      Karar: 2023/3506

    "Dava konusu ana gayrimenkulde davalının mimari projeye aykırı imalatlar dolayısı ile davacıların bağımsız bölümüne müdahalede bulunduğu, yapılan müdahaleye ilişkin herhangi bir tadilat projesi yahut kat maliklerinin muvafakat verdiğine ilişkin belgenin dosyaya sunulamadığı anlaşılmaktadır. 634 sayılı Kanun'un 19 uncu maddesi uyarınca her kat maliki ana gayrimenkulün mimari durum ve güzelliğini korumaya mecbur olup dosya kapsamı ile aksinin ispatlanamadığı ve yapılan müdahalenin ortak alanlardaki kat maliklerinin mülkiyet hakkı aleyhine olduğu gözetildiğinde mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi yerindedir. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, davalı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir."

Mülkiyet Hakkının Kısıtlanmasına İlişkin
Künye    : Yargıtay 5. Hukuk Dairesi

2024/997 Esas
      2024/6032 Karar

    "Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Arsa niteliğindeki dava konusu taşınmaza 2942 sayılı Kanun'un 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Dosya kapsamında yer alan fen bilirkişi raporunda, keşif tarihi itibarıyla dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığı anlaşılmakla birlikte, 1/1000 ölçekli imar planı kapsamında lise alanı olarak ayrıldığı ve dava konusu taşınmazın uzun yıllardan beri kamu hizmetine tahsis edilmiş olması ve paydaşların açtığı dava sonucu o tarihte sorumlu idarenin de tapuda paydaş olduğu da birlikte gözetildiğinde fiilen el atılmamış olsa dahi mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleştiğinin kabulü ile alınan rapora göre taşınmaz bedelinin davalı idareden tahsiline karar verilmesi doğrudur. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir."