Davacılar, miras bırakanları M...P...tarafından ,,parselin bedelinin ödenerek yarı payının adına, yarı payının da davalı oğlu adına alındığını,üzerindeki payı da ölümünden evvel davalıya temlik ettiğini,temliklerin mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek,tapu iptali ve pay oranında adlarına tescili,birleşen dava ile de tenkis istemişlerdir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece,temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile asıl davanın kabulüne;birleşen davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.10.2006 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat,.....Avukat . ile temyiz edilen Ş...K..vs. vekili Avukat geldiler,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen vekili avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimitarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı.
Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü :
-KARAR-
Dava,muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil ,birleşen dava tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu ...parsel sayılı taşınmazın 5.7.1966 tarihinde davalı ile miras bırakan adına yarı yarıya üçüncü kişiden satın alındığı,daha sonra 25.10.1994 tarihli akitle de miras bırakan tarafından intifası hariç üzerindeki 1/2 payın çıplak mülkiyetinin davalıya satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı taraf, yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığı iddiası ile eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri,olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı,satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark,taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; davacıların ve davalının miras bırakanın çocukları olduğu, 25.10.1994 tarihli akitle 1/2 payın çıplak mülkiyetinin miras bırakan tarafından davalıya satış biçiminde temlik edildiği, miras bırakanın dava konusu taşınmaz dışında iki parça taşınmazının daha bulunduğu, davalının miras bırakan ile birlikte 1966 yılında ağaç ambalaj atölyesi işlettiği, 17.3.1975 tarihinde kendi adına inşaat malzemeleri satış yeri işletme ruhsatı aldığı, 1985 tarihinden itibaren Bağdat Caddesinde bir işyerinin vergi mükellefi olduğu,sonuç itibariyle davalının alım gücünün olduğu, ayrıca dosyada satışa konu paya ilişkin olarak düzenlendiği anlaşılan senetlerin içeriğinden ve banka dekontlarından satış bedelinin ödendiği sonucuna varılmaktadır.
Belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde, temlikin gerçek satışa dayalı olduğu,diğer bir deyişle olayda miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğine ilişkin kanıt bulunamadığı anlaşılmaktadır. Miras bırakanın bedelini ödeyerek davalı adına tescil ettirdiği öne sürülen diğer 1/2 paya gelince; Bilindiği üzere;davada ileri sürülen iddianın içeriğine ve davalının savunmasına göre; yanlar arasındaki uyuşmazlık, murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 1.4.1974 tarihli karar , konusu ve sonuç bölümü itibariyle , murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut Olayda olduğu gibi bedeli ödenerek" gizli bağış " şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanısıra, karara, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamıyacağı; Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarih 586/782; 21.9.1994 tarih 248/538; 21.12.1994 tarih 667/856; 11.10.1995 tarih 1995/1- 608 sayılı kararlarında belirtilmiş; Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır. Kaldı ki, bedelin miras bırakan tarafından ödendiği de kanıtlanmış değildir. O halde olayda tenkis hükümlerinin de uygulanmasına yasal olanak yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,4.12.2005 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 450,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ,26.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bağdat Caddesi Miras Avukatı, Mirasçı Avukat, Miras Avukatı Kadıköy, Miras Avukatlığı Bağdat Caddesi, Muvazaa Davası Avukat