DOKTOR HATASI NEDENİYLE TAZMİNAT (MALPRAKTİS) DAVASI NEDİR?
Uygulamada malpraktis olarak bilinen hatalı tıbbi uygulamaya ilişkin 1992 yılında Dünya Tabipler Birliği’nin 44. Genel Kurulu’nda, “Tıpta Yanlış Uygulama” konulu duyuru yayımlanmıştır. Bu duyuruda, “hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, bilgi ve beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” tıbbi yanlış uygulama olarak tanımlanmış bulunmaktadır.
Malpraktis kavramı Anayasamızın 90. maddesinin 5. fıkrası gereği iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa Biyotıp Sözleşmesi’nin 4. maddesinde malpraktis kavramı ile ilgili olarak “Araştırma dâhil, sağlık alanında her müdahalenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
Hasta Hakları Yönetmeliği m. 11’de ise malpraktis “Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı ve ya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.” şeklinde ifade edilmiştir. Türk Tabipler Birliği Hekimlik Mesleği Etik Kuralları’nın 5. maddesinde hekimlerin görevleri ve yükümlülükleri açıklanmış, 13. maddesinde ise malpraktis kavramı tanımlanmıştır. Söz konusu maddede malpraktis “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.” şeklinde tanımlanmıştır.
TIBBİ STANDART NEDİR?
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi madde 13’e göre hekim tıbbın gereklerine göre teşhis koymakla yükümlüdür. Mevzuatımızdaki bu hüküm hekimin tıbbi standardı takip etmek ve uygulamakla yükümlü olduğunu ortaya koymaktadır. Keza insanların en üst düzey ve asli hakkı olan yaşam hakkı ve bununla bağlantılı sağlık hakkının hekim tarafından tıbbi standartlara uygun olarak korunması gerekmektedir. Tıbbi standartın tespitinde ise somut olayın özellikleri, ülkenin sağlık şartları, akademik standartlar, göz önüne alınmalıdır.
DOKTOR İLE HASTA ARASINDA BULUNAN HUKUKİ İLİŞKİ NEDİR?
Öncelikle belirtmek gerekir ki doktor hatası kaynaklı uyuşmazlıklara uygulanabilecek üç kavram bulunmaktadır. Bunlar; Vekalet sözleşmesi hükümleri, Eser sözleşmesi hükümleri, haksız fiil hükümleri, Vekaletsiz iş görme hükümleri olarak dört tanedir. Hangi hükümlerin hangi hallerde uygulanacağına ilişkin aşağıda detaylı açıklama yapılacaktır.
1-Doğrudan Doktor İle Bir Anlaşma Yapılmış Olması Hali
Estetik operasyona yönelik bir tedavi öngörülmüşse bu halde yine somut olayın özellikleri göz önüne alınarak eser sözleşmesinin varlığından söz edilebilecektir.
Diğer tıbbi teşhis ve tedavilere yönelik bir işlem öngörülmüşse bu halde vekalet sözleşmesinin varlığından söz edilecektir.
(Pek tabi burada haksız fiil ile sözleşmesel sonuçların yarışması hali söz konusu olup her iki kurumda uyuşmazlığa tatbik edilebilir.)
2-Özel hastane veya Klinikle Bir Anlaşma Yapılmış Olması Hali (Tedaviyi veya teşhisi üstlenen doktorun özel hastane veya klinik bünyesinde çalışan ve fakat özel hastane yahut kliniğin hissedarı olmaması durumunda)
Bu halde Estetik operasyona yönelik bir tedavi öngörülmüşse bu halde hekim ile hasta arasında bulunan uyuşmazlığa haksız fiil hükümleri, hasta ile özel hastane yahut klinik arasında meydana gelen uyuşmazlığa ise eser sözleşmesi hükümleri tatbik edilecektir.
Diğer tıbbi teşhis ve tedavilere yönelik bir işlem öngörülmüşse bu halde yine doktor ile hasta arasındaki uyuşmazlığa haksız fiil hükümleri, hasta ile özel hastane veya klinik arasındaki uyuşmazlığa ise vekalet sözleşmesi hükümlerinin tatbik edilmesi gerekecektir.
3-Özel hastane’nin yalnızca ameliyat bölümünün kullanılacak olması ve dışarıdan hekim tedavisi hali
Estetik operasyona yönelik bir tedavi öngörülmüşse bu halde yine somut olayın özellikleri göz önüne alınarak hasta ile hekim arasında eser sözleşmesinin varlığından söz edilebilecektir.
Diğer tıbbi teşhis ve tedavilere yönelik bir işlem öngörülmüşse bu halde hasta ile hekim arasında vekalet sözleşmesinin varlığından söz edilecektir.
Bu misalde özel hastane yahut kliniğin malpraktis nedenli bir sorumluluğundan söz edilemeyecek olup ancak ve ancak yer sağlama ile ilgili edimlerde bir kusurun varlığı halinde sorumluluktan söz edilebilecektir.
ÖZEL HASTANEDE KADROLU BİR DOKTORDAN TIBBİ HİZMET ALINMASI HALİ
Bu misalde taraflar arasında atipik karma sözleşme niteliğinde özel hastaneye kabul sözleşmesi akdedilmiş olduğu kabul edilecektir. Özel hastaneye kabul sözleşmesinin içeriğinde asli edim olarak yer alan edimin teşhis ve tıbbi tedavi olması hasebiyle özel hastaneye kabul sözleşmesinin asıl edimini oluşturan tıbbi tedavi ediminin ait olduğu tip, yani vekâlet sözleşmesi hükümlerine tabi tutulması, ancak diğer yükümlülüklere ilişkin tipik sözleşme hükümlerinin(barınma için kira, yeme-içme için satım gibi) de niteliklerine uygun düştüğü oranda kıyasen uygulanması da gerekmektedir. Bu halde hastane adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu gereği doktor hatalarından doğrudan sorumludur.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun Esas: 2002-13-1011 Karar: 2002-1047 Karar Tarihi:11.12.2002;
"Gerçekten de, B.K. nun 386/2. maddesi hükmü uyarınca, diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde, vekalet hükümleri geçerlidir. Somut olayda olduğu gibi, özel özel hastane (ve onun tarafından istihdam edilen doktorlar) ile hasta arasındaki uyuşmazlıkların vekalet sözleşmesine ilişkin hukuksal düzenlemelere göre çözülmesi gerektiği konusunda, öğreti ve Yargıtay'ın istikrar kazanmış uygulaması arasında paralellik bulunmaktadır. (Öğreti ve uygulamaya örnek olarak: Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt: 2,Sevinç Matbaası, Ankara 1977, sayfa: 176 ve devamı; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 4.3.l994 gün ve 1994/8557-2l38 sayılı kararı ve aynı doğrultudaki birçok başka karar.)"
Şeklinde hukuki sorumluluğu tespit eder şekilde hüküm tesis edilmiştir.
MALPRAKTİS HANGİ AŞAMALARDA ORTAYA ÇIKAR?
Doktor hatası teşhis sırasında ve tedavi aşamasında meydana gelebilir. (Yargıtay ek olarak organizasyon yükümlülüğü de getirmektedir ancak kanımızca bu yalnızca hastane ve klinikler için söz konusu olacak bir yükümlülük olup bu kriter içerisindeki bir çok standardın da zaten tedavi aşamasına ilişkin gereklilikler olarak değerlendirilmesi görüşündeyiz.)
1-Teşhis Sırasında Doktor Hatası
Teşhis aşamasında doktorun hastasının muayenesini yapması ve doğru teşhisi koyabilmek için objektif özen yükümlülüğü kapsamında ve tıbbi standartlara uygun şekilde işlemlerini gerçekleştirmesi beklenir.
Yetersiz muayene yapılması, hastalık öyküsüne uygunsuz muayene yapılması, gereken tetkiklerin yapılmaması, tetkikler için gereken sürenin beklenmemesi, hastalık öyküsünün sorulmaması gibi örneğin kaza öyküsü ile gelen hastanın kısa süreli gözlem altında tutulması gibi nedenler gösterilebilir.
Bu kapsamda Örneğin Yüksek Sağlık Şurası’nın bir kararında;
“49 yaşında trafik kazası geçiren bir hastanın, kaldırıldığı hastanenin acil servis doktoru tarafından muayenesinin yapıldığı, ancak hastanın hayati tehlikesinin olmadığını belirtir geçici rapor verilerek evine yollandığı ve aynı gün hastanın evinde öldüğü belirtilmiştir. İlgili kararda, hekimin hastayı dikkatli muayene etmediğinden ve toraks travmasını iyi değerlendirmediğinden dikkatsizlik ve tedbirsizlik açısından kusurlu olduğuna karar verilmiştir.”
Yine Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin Esas:2006-4047 Karar:2006-6290, 20.11.2006 tarihli kararında;
"Yüksek Sağlık Şurası'nın 3-4 Mart 2005 gün ve 11095 sayılı kararında; hastaneye yatırılarak takibi gereken politravmalı bir hastayı kısa süreli gözlem altında tutarak eve göndermenin bir kusur olduğunun belirtilmiş olması..."
2-Tedavi Sırasında Doktor Hatası
Burada yanlış teşhis kaynaklı yanlış tedavi uygulanması genellikle karşılaşılan durumların başında gelmektedir. Hastaya gereken tıbbi müdahalenin hiç yapılmaması, yanlış yapılması, yanlış yöntem izlenerek tıbbi müdahalede bulunulması, hatalı ilaç verilmesi yahut yanlış fiziki müdahaleler gibi örnekler verilebilir.
KONSÜLTASYON VE STABİLİZASYON YÜKÜMLÜLÜĞÜ NEDİR?
Konsültasyon uzmanlık alanı gerektirdiğinde alanında uzman doktora danışılmaksızın işlem yapılmasını ifade etmektedir. Bu yükümlülük ile müdahalede bulunan hekime hastalığın uzmanlık alanları ile işbirliği yapma, danışma ve istişare etme yükümlülüğü yüklenmektedir. Bu işbirliği ve istişareyi gerçekleştirmemek yahut gerçekleştirilmesine rağmen buna uygun tedaviyi uygulamamış olmakta yükümlülüğün ihlalini teşkil etmektedir.
Stabilizasyon hastanın ani gelişen rahatsızlığı dolayısıyla ilk müdahalenin yapılarak hastanın sağlık durumunun kötüye giderek yeni hastalıklara yol açmasını önlemeye yönelik müdahale zorunluluğudur. Bu zorunluluk yerine getirilmeden hastanın taburcu edilmesi yahut başkaca hastaneye sevki yükümlülüğün ihlalini teşkil etmektedir.
ÖZEL HASTANELERİN YÜKSEK TIBBİ STANDART VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜNE VE SORUMLULUKLARINA İLİŞKİN YARGITAY KARARI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun Esas:2004-13-291 Karar:2004-370 23.06.2004 tarihli kararında;
“Zira, Özel Hastahane işleteni, öncelikle tacir sıfatıyla basiretli bir tacir gibi davranması gereği yanında, yaptığı hizmetin yaşama hakkını yakından ilgilendiren kamusal nitelik taşıyan sağlık hizmeti olması nedeniyle de hastanın ve özel durumlarda yakınlarının zarar görmemesi için gerekli olan sadakat ve özeni göstermek durumundadır. Bu özen, başta doktor ve diğer yardımcı personeli seçme ve denetleme açısından yüksek oranda gösterilmeli, diğer şartların hazırlanmasında da aynı ilke unutulmamalıdır. Davacılardan ölenin eşi H. Y. ın emekli kamu görevlisi olduğu dosya kapsamı ile belirgindir. Eşinin diğer davacıların da anne ve kardeşlerinin sağlığını riske atmamak, daha iyi ve özenle bakılmasını sağlamak adına ve bu saikle getireceği mali yüke rağmen özel hastaneyi tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Bu güvene layık olunmaması da hasta sahipleri açısından yaralayıcı olacaktır."
DOKTOR HATASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME NERESİDİR?
Özel hastanelere veya doktora yönelik olarak doktor hatası nedeniyle açılacak olan maddi manevi tazminat davalarında tüketici mahkemeleri görevlidir.
DOKTOR HATASI NEDENİYLE AÇILACAK TAZMİNAT DAVASINDA AVUKAT ZORUNLU MUDUR?
Doktor hatası nedeniyle açılacak tazminat davalarında avukat zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak Arabuluculuğa başvuru dava şartı olmakla arabulucuya başvurulmaksızın dava açılması halinde dava usulden reddedilir. Arabuluculuk başvurusunun doğru yapılması, arabuluculukta taraf vekilliğinin etkin yapılması, hukuki nitelendirmelerin doğru yapılması, usul hukuku kurallarının zamanında ve eksiksiz uygulanması ve delillendirmeler ile yargı süreçlerinin takibi için mutlaka tazminat hukuku avukatı yahut malpraktis avukatı olarak bu alanlarda çalışmakta olan Avukatlarla çalışmak telafisi imkansız hak kayıplarının önüne geçmek adına elzemdir.
DOKTOR HATASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVALARINDA ZAMANAŞIMI NE KADARDIR?
Yukarıdaki açıklamalar ışığında vekalet sözleşmesine dayanarak öne sürülecek talepler bakımından 5 yıl, haksız fiik dayanak gösterilerek öne sürülecek talepler bakımından 2 yıl her halde 10 yıl şeklinde zamanaşımı süreleri mevcuttur. Ancak fiilin suç teşkil etmesi halinde uzayan zamanaşımı süreleri de mevcut bulunduğu gözetilmeli yine her somut olayda ihmallerin zamanı ve/veya zararın ortaya çıkması bakımından zamanaşımı sürelerinin işlediği de değerlendirilmelidir.
İÇTİHATLAR
Hastanın Rızasının Yeterli Olmadığı, Tüm Risklerle İlgili Aydınlatılması Gerekliliğine İlişkin
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 18.09.2018 tarihli; 2016/26894 Esas, 2018/8072 Karar sayılı ilamı:
"Mahkemece bilirkişi raporları esas alınarak hüküm verilmiş ise de; davacının sağ göğsünün de ameliyat edilmesinin gerekli olup olmadığı ve bu göğsüyle ilgili olarak ameliyat öncesinde yeterli tahlil ve tetkiklerin yapılıp yapılmadığı, ameliyat sonrası karşılaşılabilecek riskler konusunda hastanın aydınlatılma borcunun yerine getirilip getirilmediği, ameliyat sonrasındaki biyopsi sonuçları, davalıların yeterli özen ve dikkati gösterip göstermediği, hususlarında bilirkişi raporları yeterli açıklamayı içermemektedir. Ayrıca dosyaya ibraz edilen hasta yatış onam formunun davacı tarafından imzalanmış olmasına rağmen aynı tarihli tıbbi uygulamalar için bilgilendirme onam formunun davacı yerine neden yakını tarafından imzalandığının açıklaması yapılmayarak bu durum mahkemece ve bilirkişiler tarafından değerlendirilmemiştir. Bahsedilen bu formlar, davacıya yapılan ameliyatın niteliği konusunda davacıya gerekli bilginin verildiğini gösterir nitelikte değildir. Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilecektir” düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Hastanın salt işleme rıza göstermesi yeterli değildir. …Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır” düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda, ispat külfeti ise hekim ya da hastanededir. Bu sebeplerle mahkemece, üniversitelerin tıp fakültelerinde görevli konusunda uzman öğretim görevlilerinden oluşturulacak bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine elverişli ve özellikle davacının bilirkişi raporlarına itirazlarını karşılayacak şekilde yeniden rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir."
Hatalı Enjeksiyon Yapılmasına İlişkin.
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi'nin 24.04.2018 tarihli; 2015/38686 Esas, 2018/5002 Karar sayılı ilamı:
"Davacı, yanlış iğne yapılması nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tahsili istemi ile eldeki davayı açmış, davalı davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre davanın temelini vekalet sözleşmesi oluşturmaktadır. Eş deyişle dava, davalının vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. (BK:386, 390 md) Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. (BK:390/11) vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek, tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu tercih etmelidir. Müvekkil durumundaki hasta, doktor olan vekilden, titiz, dikkatli ve özenli davranılmasını beklemekte haklıdır. Özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.Vekilin kusursuz olması halinde sorumluluğundan bahsedilemeyecektir. Somut olayda, davacı mide rahatsızlığı nedeniyle götürmüş oldukları davalı hastanede, doktorun gözetiminde hastane çalışanı tarafından yapılan enjeksiyon sonrasında sağ bacağında enjeksiyona bağlı sağ siyatik sinir zedelenmesi tespit edildiği anlaşılmakta olup, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu tarafından verilen raporda “… …. Hastanesinde uygulandığı belirtilen enjeksiyon sonucu gelişen bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu ancak tıbbi belgelerde enjeksiyonun yanlış yere uygulandığına dair kayıt bulunmadığı, enjeksiyonun doğru bölgeye uygulanması durumlarında dahi ;ödem, hematom, ilacın difüzyon yoluyla sinire toksık etkisi, vücut yapısı, siyatik sinirin anatomik lokalizasyon farkı gibi nedenlerle nöropatinin gelişebileceği nöropatinin; enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir konplikasyonu olarak değerlendirildiği” belirtilmiştir. Mahkemece, adli tıp kurumu raporuna göre, tazminata konu haksız fiilin meydana gelmesinde davalı hastane çalışanlarının kusurunun olmadığının belirtildiği, dolayısı ile davalı hastanenin vekalet (iş görme) sözleşmesine aykırı bir davranışının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, bilirkişi raporuna itiraz ederek , yeniden rapor alınmasını talep etmişse de, mahkemece davacının talebi kabul edilmemiştir. Eksik incelemeye dayanılarak hüküm kurulamaz. O halde mahkemece, davacıya uygulanan enjeksiyonun doğru yere yapılıp yapılmadığı ile ilgili tüm bilgi ve belgeler, hastane kayıtları, çekilen tüm filmler, epikriz ve Adli Tıp Raporu da birlikte gönderilerek, Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip üç kişilik bilirkişi kurulundan, davacıya yapılan enjeksiyonun usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı, hastada oluşan hasarın, “enjeksiyonun hatalı uygulanması”na bağlı olarak gelişebileceği ve bunların gelişme olasılıkları, kas içine ve usulüne uygun olarak yapılan bir enjeksiyon sonrasında “nöropati” gelişmesinin mümkün olup olamayacağı, mümkünse, bu durumun meydana getireceği bulguların neler olduğu, enjeksiyon öncesinde yapılması gereken muayenenin ve sonrasında gereken tüm tıbbi müdahalelerin yapılıp yapılmadığı üzerinde durulup irdelenmek suretiyle, olayda davalıya ve davalı hastane çalışanlarına atfı kabil bir kusur bulunup bulunmadığı konusunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak az yukarda açıklanan ilke ve esaslara göre davalı ve hastane çalışanlarının kusurlu olup olmadıkları belirlenmeli, sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Estetik Ameliyatta Beklenen Neticeye Ulaşılamaması Haline İlişkin
Yargıtay 15.Hukuk Dairesi'nin 09.11.2020 tarihli; 2020/1808 Esas, 2020/2925 Karar sayılı ilamı:
"Somut olayda; Mahkemece, Medikal Estetik Uzmanı Doktor Bilirkişiden 02.10.2017 tarihli rapor alınmış olup bu rapora itiraz üzerine Estetik, Plastik ve Rekonstürktif Cerrahi Uzmanı Bilirkişi 29.03.2018 tarihli raporunu Mahkemeye sunmuştur. Alınan bu raporlar gözetilerek dava reddedilmiş ise de; taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu ve yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacı yanın göğüs toparlama ve karın estetiği ile ilgili isteminin yüklenici tarafından daha güzel bir görünüme kavuşturulacağı yönünde bir garanti verilmesi ve müdahale sonrası sürecin sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi niteliğinde olduğu gözetildiğinde, hekimin eylemine ilişkin olarak hukuka uygun bir tıbbi müdahale gerçekleştirildiği yönündeki görüş yeterli olmayıp, ayrıca davacının isteklerinin karşılanıp karşılanmadığı, ayıplı olduğu iddia edilen göğüs toparlama ve karın estetiği ile ilgili olarak; hekimin edimini yerine getirip getirmediği ya da komplikasyon olup olmadığı ve komplikasyon konusunda aydınlatma görevinin yerine getirilip getirilmediği ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılıp yapılmadığı hususları tartışılıp değerlendirilmek üzere, aralarında akademik kariyere sahip, üniversitelerden seçilecek estetik plastik ve rekonstrüktif cerrahisi konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi kurulu oluşturulmak ve gerektiğinde muayene edilmek suretiyle, dosyadaki belge ve bilgiler incelenerek alınacak rapora yapılacak itirazlar da dikkate alınıp maddi ve manevi tazminat koşulları oluşup oluşmadığı değerlendirilerek hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve yetersiz rapora dayanılarak karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur."
Diş Tedavisi, Protez ve Diş Estetiğine İlişkin.
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi'nin 06.12.2016 tarihli; 2015/19891 Esas, 2016/13962 Karar sayılı ilamı:
"… Taraflar arasındaki akdi ilişki, TBK'nın 470 (BK. m. 355) ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davada, BK’nun 355. vd. maddelerinde yer alan eser sözleşmesi gereğince maddi ve manevi tazminat talep edilmektedir.
Sözleşme ilişkinin eser sözleşmesi olarak konumlandırılması neticesinde; işin uzmanı sayılan yüklenicinin, yapımını yüklendiği işi, özen borcu gereği olarak fen ve sanat kurallarına, sözleşme hükümlerine, kendisine duyulan güvene ve beklenen amaca uygun şekilde yapması gerekir.
Tıbbi bir uygulamanın eser sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi bakımından sonuç sorumluluğu gündeme gelmektedir. Bu bağlamda, tarafların iradeleri doğrultusunda yüklenici tarafından bir sonucun meydana getirilmesi taahhüdü verilmiş olmaktadır. Taahhüt edilen sonuç; sözleşmede kararlaştırılan niteliklere, iş sahibinin beklediği amaca uygun olmaması veya gerekli bazı vasıflardan bir ya da birkaçının bulunmaması halinde ayıplı yapılmış kabul edilir.
Eser sözleşmesinde, yüklenici belli bir sonucu (eser) taahhüt ettiğinden sonuç gerçekleşirse, yüklenici borcunu ifa etmiş sayılır ve ücrete hak kazanır.
Buna göre yüklenici, hastası olan davacının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmişse; somut durumun gerektirdiği tedbirleri noksansız biçimde almışsa, uygun tedaviyi belirleyip uygulamışsa, uygulanan tedavide nadir de olsa görülebilecek olumsuz sonuçlara dair davalıyı aydınlatıp uyarmış ve davalının bu hususta rızasını almışsa, eserini iş sahibi davacının ondan beklediği amaca uygun olarak tamamlayarak teslim etmişse ücrete hak kazanır
…… Mahkemece yapılacak iş, davacı tarafça idare mahkemesinde açılan dava dosyasının da getirtilerek üniversitelerin diş hekimliği fakültelerinden seçilecek uzmanlardan oluşturulacak bir heyetten yukarıda belirtilen eser sözleşmesine ilişkin genel açıklamalar doğrultusunda rapor alınarak, davacının diş tedavisinin amacına ulaşıp ulaşmadığı, davalının yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, taahhütlerine ve tıbbın gereklerine uygun tedaviyi yapıp yapmadığının açıklattırılmasının istenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması olmalıdır. Eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu benimsenerek hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir."
Hastanın Kırık Koluna Uygulanan Yanlış Tedaviye İlişkin.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 18.11.2015 tarihli; 2014/26571 Esas 2015/33584 Karar sayılı ilamı:
"... Dava, davacının motosiklet kazası sonucunda sağ el bileğinde meydana gelen travma sonucunda davalı doktora başvurduğu, doktorun kusuru nedeniyle ameliyat sırasında ve sonrasında uygulanan yanlış tedaviler sonucunda, kırık hattında kaynama oluşmaması sonucunda sağ el bileğinin sakat kaldığının saptanması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Uyuşmazlık ameliyatı gerçekleştiren davalı doktorun, davacının sağ el bileğinde meydana gelen arazın oluşmasında hukuka aykırı bir eyleminin, giderek kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmaktadır. Eş deyişle dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. (BK.386, 390 md ) Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır.(BK.390/2) Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafifte olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini göz önünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. ..."
UYARI VE HATIRLATMA - SORUMSUZLUK BEYANI
Web sitemizde yer alan bu ve benzeri bilgiler öneri, tavsiye veya hukuki mütalaa değildir. Yazarımız veya büromuz bu sitede yer alan çözümlere, bilgilere, metinlere veya yayınlara dayanılmasından, kullanılmasından hareketle zarara uğranmasından dolayı sorumluluk kabul etmez. Hukuki bilgilendirme yazılarımızın izinsiz kullanılması, kopyalanması ve çoğaltılması halinde tüm yasal haklarımız saklıdır.
Özel hastaneye karşı dava, doktora karşı dava, malpraktis tazminat, özel hastaneye tazminat davası, doktora karşı tazminat davası, hastaneye tazminat davası avukatı, malpraktis avukatı